4 Eylül 2009 Cuma

Amerika Maceram - II


New York'a uçmak üzere sabah erkenden arkadaşım ve bizi arabayla bırakacak arkadaşla birlikte havaalanına gittik. İşlemlerden sonra uçağa binmek üzere beklemeye başladım. Vaktinde NY'e varma konusunda endişeliydim. Uçuşlarda pilotun söylediklerini anlamak zor oluyordu. Hem uçuş stresi hem yabancı bir ülkede olmak hem de söylenilenleri tam anlamamak ...
Atlanta'da NY aktarması için indim. Artık bu havalimanını daha iyi biliyordum. Tekrar NY uçağına bindim. Uçarken sürekli pencereden dışarı bakıyor Abd'nin diğer eyaletlerini gezemesem de uçaktan bakabilmeye çalışyordum. Uçaktaki göstergelerden, yanıma aldığım dünya ve Amerika haritalarına bakmaya gerek duymaksızın, nerenin üzerinde uçtuğumuzu takip edebiliyordum. Washington yakınlarda çok güzel deniz ve şehir manzaraları görüyor ve nerede olduğumuzu sabırsızca anlamaya çalışıyordum. Bir taraftan da saati takip ediyor, herhangi bir gecikme nedeniyle akşam saatinde JFK da olmamak için içimden dua ediyordum. Ama korktuğum başıma geldi. Göstergede uçak sürekli aynı istikamette dolanıyordu. Bu da varış saatini geciktiriyordu. Aynı zamanda uçuyor olduğum içinde endişeleniyordum. İlk defa dünyanın en kalabalık şehrine gidiyor olduğum için uçaktaki insanlara bakıyordum. Onlarda NY'e mi gidiyordu? Tahmin ediyorum çoğu benim Türkiye'ye dönerken yapacağım gibi aktarma yapıyorlardı.
30 dk. gecikmeli olsa da JFK için inişe geçerken heyecan ve merakla çevreyi izlemeye devam ediyordum. İndikten sonra defalarca arkadaşım ve kardeşimden tarifini aldığım , daha kolay bulmamı sağlayacak internetten resimlerini ve tarifini bulduğum yerdeydim. Aynı tarifteki gibi Air Train'i gösteren oklara doğru yürürken binanın dışına çıktım. Oklar böyle gösteriyordu. Büyük bir limuzin ve çevresinde uzun sakallı Yahudi olduklarını tahmin ettiğim 2 kişi vardı. Şimdiye kadar görmeye alışkın olmadığım böyle insanları görmek bana büyük bir zevk veriyordu. Okları takip ederken kaybolmakdan endişe ettim ama sonunda asansörü buldum. İşaretleri iyi anlamak ve dikkat etmek gerekiyordu. Yoksa hangi katta ineceğini anlamak kolay olmuyordu.
Air Train'de geliş ve gidiş için hangi trene binmem gerektiğini anlamam zor oldu. Bir kaç kişiye sordum "subway"e giden hangi tren diye. Çünkü kimi trenler havaalanı içinde dolaşıyordu. Büyük bir havaalanı olduğu için daha önce gördüğüm metro benzeri araçların daha büyüğüydü. Air Train'e binerek ilerlerken kardeşimden aldığım tarif ücret ödeme noktaları gibi ayrıntıları öğrendiğim için şükrediyordum. Yoksa bunları tam anlamak kolay olmayacaktı. İnsanlar yardımsever olsa da. Air Train'de ücret çıkarken ödeniyor. Ayrıca "subway" için bilet ya da haftalık veya aylık kart almak için İstanbul'daki gibi hemen hemen aynı turnikelerin yanında satış gişelerinden alınabiliyor. Haftalık kartı aldım. Nasıl alacağımı sırada beklerken düşünmüş ve yine camda asılı olan bilgilerle ne alacağımı söyleyebilmiştim.
Turnikeden geçmeden önce Air Train ücreti için de ayrı bir bilet almam gerektiğini söyledi görevliler. Onun için de yan taraftaki gişeye gittim. Bu işlemler için endişelenmeyin havaalanı sınırı içindeyseniz insanlar görevliler sorularınıza alışkın oluyor ve yardımcı oluyor. Air Train biletini aldığım gişe memuru Pakistanlı olduğunu tahmin ettiğim biriydi ki "selamun aleyküm" dedi bana. Selamını alarak turnikeye ilerledim. Turnikeden geçtim. Şimdi de hangi metroya bineceğimi bulmalıydım. “E" numarasını takip edecektim. Nihayet bularak E trenine bindim. Yanımda oturan görünüşü düzgün yaşlı bir beye 42. Street'e gidip gitmediğini sordum. Gülümseyerek kendisinin de orada ineceğine benzer bir şeyler söyledi. Yaklaşık 40 dk. bu trenle gideceğimi biliyordum. Aslında bilmediğim yabancı bir şehirde kendimi kötü hissediyor ve endişeli olmayı beklerken nedense daha rahattım. Karşımda oturan Çinli bir bayan benim yanımda oturan kızına kızarak bakıyordu. Tahmin diyorum “subway"de ders çalışmasını ya da ödevini yapmasını söylüyordu. Burada da anneler Türkiye'deki gibiydi demek ki.
Çevremdeki insanları incelerken, bir taraftan insanların daha stressiz bir hayatta yaşadıkları için kendimi daha iyi hissettiğimi düşünürken bir taraftan da ilerliyorduk. Her durakta acaba burada mı ineceğim durak diye endişeleniyordum. Çünkü sesli bir sistem yoktu ve iyi takip etmeniz gerekiyordu. Durağı kaçırsanız bile geriye yine dönebilirdiniz ama elimde eşyalarım da olduğu için böyle bir durum yaşamak istemiyordum. Yanımdaki yaşlı bey bir sonraki durakta inmem gerektiğini söyledi gülümseyerek. Nedense sevmiştim insanları.
42. Street'te indikten sonra yine tarifteki gibi "Gate"leri bulmaya çalışıyordum. Gate aralıkları gittikçe daralıyor ve benim bulmam gereken yere doğru ilerliyordu. Nihayet ilgili Gate'i buldum. Port Autory'de New Jersey otobüsüne binecektim. Görevlilere sordum, binmek istediğim otobüsün expresi olduğunu neyse ki daha önce internetten öğrenmiştim. Görevliler expres için farklı bir otobüse yönlendirdiler. Burası üstü kapalı, karanlık, insanların her otobüsün kuyruğunda ayrı ayrı bekledikleri bir yerdi. Diğer otobüsün kuyruğuna ilerledim ve son sıradaki kişiyi ve doğru otobüs kuyruğunda olup olmadığımı diğer bekleyenlere sorarak öğrendim. E. Hospital'den de geçip geçmediğini sordum. Geçiyor dediler. Yine binerken ücretleri şoföre veriyorlardı. Ne kadar ücret vereceğimi önceden biliyor olduğum için hazırladığım ücreti şoföre verdim ve yine E. Hospital'dan geçip geçmediğimi vardığımızda bana haber vermesini istediğimi şoföre söyledim. Yanına oturacağım kişiyi özenle seçtim çünkü bu 3 haftalık Abd gezisinde beni en çok endişelendiren şey New Jersey'de ineceğim yerdi yanlış yerde inmekten korkuyordum. Yine Çinli bir bayanın yanına oturdum ve ineceğim yeri bilip bilmediğini sordum. Gülümsedi, bildiğini ve bana yakınlarında söyleyeceğini söyledi. Böylece ara ara hatırlatabilecektim. Otobüsün hareket etmesi ve karanlık yerden çıkarak şehri geçmesi sonrasında büyülenmiş bir şekilde Manhattan'ı ışıl ışıl görüyordum ve varacağım yere varabilme konusunda endişeli olmama rağmen iyiki de gelmişim diyor, bir taraftan çocukluğumda gökdelen resimlerini kitaplığın duvarına asan abim aklıma geliyordu ve gezip görmeye değer yerler olduğunu aileme nasıl anlatacağımı düşünüyordum.
Çin mahallelerinden geçiyorduk. Etrafi dikkatle takip ediyordum. Yanımdaki bayan yakınlarında olduğumuzu şoföre sormamı söyledi. Şoförün yanına gittiğimde şoför beni hatırladığını ve vardığımızda haber vereceğini anlamış ve yardımcı olmak istercesine söylemişti. Bunu duyunca rahatladım. Varış noktama E. Hospital'a varmıştım. İnerken herkes şoföre teşekkür ediyordu nezaket icabı. Ben iki üç kere teşekkür ederek otobüsden indim. Evet varış noktama varmıştım. Buraya kadar vardıktan sonrası kolaydı. Evinde kalacağım sonradan çok seveceğim kardeşimin arkadaşını arayarak tarif istedim. Beni alarak zahmet etmelerini istemiyordum. 2-3 dk. yürüdükten sonra varacağım eve gelmiştim. Ve en büyük aşamayı başarılı bir şekilde geçmiştim.
Ev, kardeşimin arkadaşı olan doktor bir arkadaşındı. Yanında misafirinin başka bir arkadaşı da vardı. İkisiyle de sohbet etmek çok hoştu. Bilmediğim bir hayat tarzını gözlemlemek bana zevk veriyordu. Misafir arkadaş Boston'da yaşıyordu. Ben Boston'i çok merak ediyor ve görmek istiyordum. Arkadaş davet etmişti ama sabah çok erken (gece 4'te) evden çıkacağı ve çok yorgun olduğum için davetini üzülerek kabul edemediğimi söyledim.
Güzel bir uykudan sonra sabah New York'u gezmek üzere evden çıkmadan önce çantama harita, üşüme ihtimalime karşı eldiven, kaskol, hırka, su vs. aldım. Evlerin kapıları bizimkiler gibi çelik değildi. Kilitleri bile çok basit tahta kapılardı. Kilitleyerek evden çıktım. Önce dönüşte nerede ineceğimi daha rahat bulabilmek için çevrede keşif yaptım. İneceğim durağa gelmeden önce hatırlayacağım evlerin kapı numaralarının yazılı olduğu yerleri ezberlemeye çalıştım. Paraleldeki gidiş yoluna giderek otobüsü bekledim. NY'e gidip gimediğini sorarak bindim. Çevremdeki her şey benim için yeniydi ve hep anlatılan Amerika'daydım...
"Subway"a bir gün önce gittiğim için bulmam daha rahat oluyordu. İlk gün meteorolojiye göre en sıcak gün olması ve gidilmesi en zor yer olduğunu düşündüğüm Özgürlük Heykeli'ne gitmeye karar verdim ve "subway" haritasında önceden nasıl gidileceğine bakmıştım. "Subway"de giderken kimi zaman etraf tenhalaşıyordu. Her türlü insan biniyordu. World Trade Center durağı yakınlarında kendimi kötü hissettim 2001'de yaşanmış saldırıyı televizyondan endişeyle izlediğim an aklıma geldi. Burada yaşanmıştı. İneceğim yere yani son durağa gelmiştim. Durağın adı "Ferry" gibi bir şeydi. Yani vapurla özgürlük anıtının yakınlarından geçecektim.
Kimseye sormaksızın işaretlerle vapurun kalktığı yeri ararken dışarıya çıktım. Deniz kenarında yürüdüm ama yanlış yolda olduğum hissine kapıldım. Nasıl olsa vaktim bol ve "subway" durağını bildiğim için en kötü ihtimalle geriye dönebilirdim. Etrafi dolaştıktan sonra bir Mc Donalds'a rastladım. Öğle yemeğini burada yiyebilirdim. Mcc Donalds'da aynı Türkiye'deki gibi alacaklarımı aldım tek fark dolar olarak ödeme yapmaktı. Bir de yemekten sonra tepside kalanları ve boş kutuları kendin çöpe atıyordun. Galiba nezaket icabıydı bu davranış. Herkes böyle yapıyordu ben de böyle yaptım. Birde çok fazla çocuk vardı yemekte. Türkiye'de bu kadar küçük yaşta çocukların dışarda yemek yediğini görmeye alışkın değildim. Belki de bana böyle denk gelmişti. Sürekli gülüp sakalaşıyorlar, çığlıklar atıyorlar, fotoğraflar çekiliyorlardı.
3-4 defa "vapura gider" işareti çevresinde dolandıktan sonra vazgeçip "subway" ile geri dönmeye tam karar verdiğim zaman vapura gitmek için hiç dışarı çıkmadan sadece üst kata çıkmam gerektiğini anlamıştım. Benim gibi başka turistlerde vardı.Onlarda soruyorlardı. Bir süre vapurun gelmesini bekledim.
Vapurda cam kenarında yerimi seçtim. İstanbul'daki vapurlardan farkı binerken tahta iskelelerin olmaması bunların yerine daha modern bir şekilde vapura binişimizdi. Ama onun dışında İstanbul'daki vapurlardan çok da farklı değildi. Özgürlük Anıtı'nın önünden geçmek çok güzeldi. Hep filmlerde görmeye alışkın olduğum, gezmeden önce tarihini internetten okuduğum Özgürlük Anıtı'nı birebir görmek çok güzeldi. Çok da büyük olmadığını farkettim bu arada. Bana daha büyük geliyordu eskiden. Bir de hep beyaz renkli olarak aklımda kalmış ama heykelin rengi yeşildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder