4 Eylül 2009 Cuma

Amerika Maceram - IV


Görevliler bina içinde çok yardımcı olurken ben de tarihini okuduğum bu binanın yıllar önce yapıldığını, binanın kurucularını vs. düşünüyordum. New York'ta böylesine yüksek binaların yıllar önce yaptırıldığını, Elise Island'ın 1900'ün başlarındaki fotoğrafından biliyordum.
Turistlerin ziyaretine açık kata asansörlerle çıktık. Asansör içinde uzun zaman geçiyordu ama tabii ki heyecanlıydım. Sıradayken gördüğüm insanların bazılarını asansörde görüyordum. Çocuklarıyla gelen insanlar, arkadaş olarak gelenler... İçerisi çok sıcak olduğundan dışarıda fotoğraf çekmek istediğim için bir çok kişi gibi dışarıya çıktım. Soğuğa rağmen manzara öyle guzeldi ki 1-2 saat orada kaldım zannediyorum. Çevremdeki insanlar New York'u iyi biliyor olmalılardı ki manzarada gördükleri yerleri seçebildiler. "İşte şurası şurası" diyebiliyorlardı.
Özgürlük Anıtı'nı biri işaret edince ben de dikkat ettim. Gördüğümde tanıyabileceğim tek yer de Özgürlük Anıtı'ydı. Her milletten insan vardi. Arap olduklarını tahmin ettiğim bir aile resimlerini çekmemi istedi. Çektim ve Türk olduğumu söyleyince "merhaba" gibi Türkçe bir kaç kelime söylemişlerdi. Tartışmasız doğu insanı batılıya göre daha sıcaktı. Ben bir kaç kişiden fotoğrafımı çekmesini rica ettim. Aynı şekilde benden rica edenler oldu. Empire State'i kuzey-güney, doğu-batı gibi yönlere ayırdıklarını sonradan öğrendim. Dürbünler de vardı şehre daha yakından bakmayı sağlayan. İkindi vakti gittiğim ve kış olduğu için hemen akşam olmuştu. Empire State'den New York'un akşamki ışıl ışıl halini de görebilecektim. Bir yarım saat de böyle geçti. Çok üşüdüğüm için içeriye geçip bir süre buradan izledim şehri. Büyük bir ayna vardı. Bu aynadan kendimi içine alan bir video çekebilirdim. Artık gitme vakti gelmişti ki bu New York'taki gezimin son durağıydı.
Bir gün sonra Arkansas'a dönmek üzere yola çıkacaktım. İndiğim yerde yine hediyelik eşya almak için dükkanları dolaştım. Yemek için girdiğim Pizza Hut'ta ne sipariş vereceğimi tam bilemiyordum. En guvenli olarak ne yiyebilirdim? Yanıma Türkçe konuşan bir kaç kişi geldi ama canım hiç Türkçe konuşmak istemedi. ABD'de sokakta Türklerin kendi gibi Türklerle karşılaşınca konuşmadıklarını da daha önce duyduğumdan başımın çaresine bakmayı tercih ettim. Yemekten sonra artık arkadaşımın New Jersey'deki evine dönmeliydim ki subway'e geldiğim duraktan binemeyecek kadar üşümüştüm. Başka bir subway girişi neyseki görmüştüm yoksa nasıl yürüyecektim bilmiyorum. Arkadaşımın evine döndüm ve bütün gece sohbet ettik. Bir gün sonra gidiyordum. Geleli çok olmamıştı belki 5-6 gün önce gelmiştim ki bana çok uzun gelmişti ve sanki uzun zamandır arkadaştık.
Sabah erken kalktım ve valizlere eşyalarımı sığdırmak için ciddi bir gayret sarfettim. Laptop umu Arkansas'ta bırakmamış olduğum için pişmandım. Bir de onu taşımam gerekcekti ki zaten valiz ve sırt çantam da vardı. Kara kara nasıl otobüse bunca eşya ile bineceğimi düşünüyordum. Otobüse eşyalarımla bindiğimde şöföre ödemeyi eşyalarımı yerleştirip geri gelerek yapacağımı söyledim. Türkiye'deki şehir içi otobüs şöförleri gibi ben yürürken otobüsün hareket etmesini bekliyordum ki şöför ben eşyaları yerleştirip geri dönene kadar beklemişti. Tabii arkada bizi bekleyen araçlar da aynı şekilde yaptı. Otobüsün içindeki insanlardan da kimse bana ters ters bakmamıştı beklettiğim için. Otobüse yerleşmiştim , artık gerisi kolaydı. Subway'de bir şekilde taşırdım eşyalarımı.
Subway'de eşyalarımı yerleştirdim. Ama yanlış trene binmişim. Neyse ki vaktim çoktu. Subway'de uyuyan kişiler vardı. Galiba bahsedilen evsizlerdi bunlar. Doğru trene binerek JFK'ye varabilmiştim. Ama rüya gibi NY maceram da böylece son bulmuştu. Uçakta cam kenarında uçağın havalanmasıyla tüm NY'i ışıl ışıl görmüş bu büyük şehirden ayrılıyor olduğum için biraz da üzülerek iyiki de gelip gezmişim diyordum.
Arkansas'a varmadan önceki son aktarmada uçak öylesine sallanıyordu ki hostes hava koşullarından dolayı ikram yapamayacağını söyleyince korkum çok artmıştı. Burada bir uçak kazasıyla ölsem dünyanın bir ucunda memleketimden ve ailemden bu kadar uzakta daha önce hiç düşünmediğim bir yerde öleceğim geldi aklıma. Neyse 1 saatlik bu zor uçuşun sonunda Little Rock'a varmıştık ki arkadaşım beni yine bekliyordu. Tekrar arkadaşımı ve Arkansas'ı görmek çok farklı gelmişti bana. Onlar hala burada yaşamaya devam ediyorlardı.
Arkansas'ta bir günlük dinlenme, arkadaşımın ünviversitesinde hoca ve diğer tanıştıklarımla vedalaşma ve alış veriş ve Türkiye'ye dönecek arkadaşımın eşyalarını hazırladıktan sonra diğer gün sabah İrsad abi ile havaalanına gidecektim.Vedalaşırken Hoca ile NY,NJ ve Phedelphia hakkında uzun uzun sohbet edebilmiştik.
Yine Little Rock'tan Atlanta'ya, Atlanta'dan JFK'a ve buradan da son durağım olan İstanbul'a varacaktım. 11 Aralık 2008 sabahı yola çıktım. Atlanta'da uçağa binerken kalabalıkta yaşlı bir baya eşyalarını yerleştirmesine yardımcı oldum. Sonra benimle eşiyle birlikte Türkçe konuşmaya başladılar. JFK inişinde benden hiç İngilizce bilmedikleri için yardım istediler.
JFK'a varınca bana ilginç gelen uçak indiğinde hiç kimsenin uçuş kemerini açmamasıydı. Türkiye'de uçak havaalanına indiği anda kemer ikaz ışıkları yansa da çevreden bu kemerleri çıkardıkları sesleri duyulur. İtiraf edeyim ben de aynı şeyi yapıyorum Ama burada uçak tam olarak yerleşene kadar kimse emniyet kemerlerini çözmemişti. JKF'a vardığımızda Air Train'e bineceğimizi düşünüyordum. Benden yardım isteyen nazik bay ve bayana ben yardımcı olduğum gibi onlar da bana yardımcı olmuştu. Air Train'e binmeksizin gideceğimizi ben de farkettim ki bizim gibi aynı kapıya giden Türkler de yardımcı oluyor birbirimizi takip ediyorduk. JFK'da Delta İstanbul kapısına doğru yaklaşmaya başladıkça Türkçe konuşmalar başlıyor ve ben gittikçe bu gezinin, aynı zamanda bu rüyanın bittiğini düşünüyor, kendimi Türkiye'ye varmış gibi hissediyordum. Bu kapıya doğru yürürken yüzlerce dil içerisinde kendimin tam olarak anladığı ve konuşabildiği dünya üzerindeki yegane kara parçasına gidiyor olduğumu hissediyor ve kültürünü aralarında doğduğum için yakından tanıdığım yegane insanların arasına tekrar dönmenin de mutluluğunu yaşıyordum.
Aynı zamanda düşündüğüm şeylerden biride bu 10 saatlık yolculukta bir Amerikalı mı yoksa bir Türkün mü yanımda oturacağıydı. İçimden ABD'li birinin yanında oturmak geçti böylece bu rüya bir 10 saat daha devam edecekti. Uçakta kalabalıkta kimi İngilizce kimi Türkçe konuşan insanların arasından yerime doğru ilerlerken içimden geçen duanın kabul olduğunu ve yerimin yanında oturan yaşlı Abd'li bir bey olduğunu görünce anladım. Uçak daha havalanmamıştı ki biz yol arkadaşımla sohbet etmeye başlamıştık. Aslında yolculuklarda konuşmak yerine kitap okuma ya da dinlenemeyi tercih ediyorken nedense bu Amerikalı yaşlı beye güvenip konuşmayı tercih etmiştim. Yol arkadaşım Orhan Pamuk'un "İstanbul" kitabından etkilenmiş ve yaşlı olması ve Türkiye'yi hiç bilmemesine rağmen böyle bir yolculuğa tek başına cesaret etmişti. Ben de aynı kitabı hayranlıkla okuduğum ve İstanbul'u da iyi bildiğim, benzer maceracı ruha da sahip olduğumdan ben onun için o da benim için bulunmaz bir yol arkadaşıydı. ABD'de yanında kaldığım arkadaşıma en çok yakındığım; Amerikalı bir aile yanına gidemiyor olmak, zenci bir ailenin birkaç saatlik de olsa konuğu olamamaktı. Çünkü Türklerin çevresi sadece Türklerden oluşuyordu.
Yabancılar ile ciddi bir dialog görememiştim. Bu anlamda son anda da olsa yol arkadaşım bu yakınmalarımı teselli edecek nitelikteydi ki o da aynı şeyi söylüyor gezdiği diğer ülkerlerde olduğu gibi gezide çevresinde hep kendi milletinden insan olmasından yakınıyor ve bu rastlantıya o da seviniyordu. Bana sorduğu İstanbul hakkında havaaalnından nasıl taksiye bineceği , İstanbul'da nereyi nasıl gezeceği, otelinin nerede olduğu, hangi Türk yemeklerini mutlaka yemesi gerektiği gibi bir çok soruya cevap verdiğim gibi Türk kültürü ailelerin bakış açıları vs. gibi bir çok sorusuna da cevap vermeye çalışyordum. Onu en çok endişelendiren indiği zaman nasıl taksiye bineceği, otelin ismini nasıl söyleyeceği, taksi ücretleri ve taksicinin kendisini oteline normal şekilde bırakıp bırakmamasıydı. İndiğimiz zaman yardımcı olacağımı bir kaç kez söyledim, elimizden gelen yardımı, havaalınanında bekleyeceğini tahmin ettiğim abimle yapacağımızı ve endişelenmemesini tekrarladım ki havaalanında tanıştıracağım abim yardımcı olmakla kalmayacak birkaç gün sonrası için evine akşam yemeğine davet edecek, burada yol arkadaşımın İstanbul gezisi hakkındaki gözlemlerini de dinleme şansına sahip olabilecektik.
Yol arkadaşımın isim, e-mail , otel telefon numarası bilgilerini not etmek üzere not defterimi çıkardığımda not defterimde bu geziye dair hiç bir not yazamamış olduğumu, defterin bomboş olduğunu üzülerek gördüm . Yola çıkmadan önce olur da yaşlanırsam yirmili yaşlarımın sonlarında yaptığım bu gezinin her türlü ayrıntılarını o anki duygu ve düşüncelerimi not etmeyi planlamıştım. Türkiye'ye döndüğümde ileride unutmamak için bu gezinin her türlü ayrıntılarını yazmalıydım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder